Anne ve Lazanya
- Gülce Aydemir
- 4 Eki
- 2 dakikada okunur
Yemek yemeyen bir çocuğun yemek yaptığı bir mesleğe sahip olması ilginç bir ironiydi ama buna rağmen geriye dönüp baktığında gönlünün bu mesleğe ait olduğunu anlıyordu. Yemekleri yemeden sezinliyor, kokuları ile tatmin duygusunun zirvesine ulaşıyor, malzemeleri kafasından hesaplayarak reçetelerin hassas çizgilerinde cambazlık yaparcasına bir sağa bir sola savrularak pervasızca yolunu buluyordu. Bir yemeğin insanda oluşturabileceği duyguları yaşayarak dikkatlice hissetmeyi ve bir topluluğa hitap etmesi gerektiğini çözmüştü. Konuşmadan yaşamayı ve birilerinin hayatına dokunabilmeyi bu yol ile yapmayı tercih etmişti. Belki de bundan sonra herşey iyi bir şekilde ilerleyebilecekti. Çünkü melankolisini kesip atmayı bıçağından, tadılan her bir şeyin vücutta yarattığı kıvılcımı ise samimi olduğuna inandığı tek bir duygudan öğrenmişti; Annesinin lazanyası. Dünyada bu kadar sevgi barındıran başka bir yemek yoktu ve herkes böyle duygularla yapılan bir yemek ile tanışabilmeliydi. Kokusunu içine çektiğinde kendini onu kucaklayan uçsuz bir tarlada hissettirirdi. Bu kadar leziz bir sebze ise kızıllığını ancak annesinin yanaklarından aldığı narin bir renkle lazanyayı süsleyebilirdi. Bu renk onu çocukluğunun içine çekerdi, sanki eklenen her bir makarna parçası üzerine örtülen sıcak birer battaniyeydi ve bu ısı ona kafasından geçen her fikrin ve isteğin gerçekleşebileceğini fısıldardı. Çatalına takılan lokmalarla gelen yoğun kıyma kokusu ise ona yaşamı anımsatırdı, baharatların anımsattığı bir acı hissi olsa da yapılan tüm tadımlar özünde tatlı ve değerliydi. Ve tüm hayatını oturttuğu bu his onu her zaman ilerlemeye güdümlüyordu. Olay en iyisi olmak hiçbir zaman değildi, bunun oldukça farkındaydı. Kendini aşağı çektiği zamanlar hayali peşinde koştuğu aromalarla savuşturmayı başarırdı. “ Herkes iyi olabilir.” diye kendi kendine tekrarlar, hırslarından arınmaya çalışırdı. Evet, herkes iyi olabilirdi. Başarı zirvesinin en tepesinde yalnız hissetmek çok da büyük bir iş değildi. Onu seven insanların oturduğu masaya bakıp kendi kendine gülümsedi. Güzel kokular yayan fırınından son derece sıcak olan borcamı dikkatlice çıkardı. Borcamı masaya bırakıp karşısında ona bakan parlayan meraklı gözleri görmek içini sevinçle doldurdu. “ Herkes tabii ki iyi olabilir.” dedi kendine. Bakışlarını aşağı düşürüp yarattığı mükemmel eserini inceledi. “ama bu duyguyu herkes taşıyamaz.” Herkes arasında sohbet edip yapılan lazanyayı yerken evi özel bir sıcaklıkla ısındı. Ona tüm varoluşunu tekrar tekrar anımasatan bu anı ise aklının bir köşesine yazdı. İçinden ise tanrıya sayısızca şükürde bulunmuştu. annesi ve onun verdiği bu özel hisler için.


Yorumlar