top of page

Limondan Bir Hikaye

  • Yazarın fotoğrafı: Gülce Aydemir
    Gülce Aydemir
  • 18 Eki
  • 1 dakikada okunur

Bazen çok karışmış hissediyorum. Bunalmış, izole, yaratandan kopmuş… Dilimin ucunda hissedercesine beynime konumlanmış bir uyuşukluk hâkim zihnime. Ekşi. Oysa çocukluğumun en güzel anıları hep böyleydi. Dışındaki keskin koku gibi çalışmaya zihnim alışkındı. Cümlelerim durmaz akardı; acılığı bazen ürpertse bile. İçimdeki ekşi dokunun insanı şaşırtan bir yanı olurdu, yüzlerinde güneş gibi parlayan mutluluğun rengini okurdum.

Ancak herkes gibi ben de büyümeye alıştım, değiştim. Belki de o kadar alıştım ki büyümeye, o tadın yoğunluğunu kaldıramayacak kadar ağırlaştı ruhum. Ve unuttum. O ekşimelerin de bir anlamı vardı; insanların yüzüne gülücükler kondururdu.

Bir gün, eskimiş fotoğrafların arasında bir çocuk buldum. Elinde sarı bir dünya, yüzü ekşi, ifadeleri ise yaşamı simgeleyen gözlerinden neşeli. O çocuğu gördüm ve içimde bir his uyandı. Ben eskisi gibi değildim ama geçmişim bana çok yakındı.

Yaşamın pınarının yaprakları arasına uzandım ve topladım sapsarı dünyamı. Acı kokusu burnumdan kalbime akarken anlamaya başladım. Çocukken dünya kolaydı; acı, bal gibi akar giderdi. Ebeveynlerin ninnileriyle sindirilip biterdi.

Büyüdükçe yaşamak zorlaştı. İnsan saflıktan uzaklaştıkça özünü unutur, hisleri acır hale gelir. İçindeki çocuktan kalan duyguları lanetler, saymaz olur. Bunu fark ettiğimde elimde tuttuğum eski anılarıma baktım. Şefkatimi kattım; şekerin zarif ruhuyla sert, keskin sınırlarını okşarcasına yumuşattım.

Eserime bakarken içimden benden kalana seslendim:


“Bak, sen beni ruhuma kattın; ben de sana kek yaptım.”




 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


instagram ve mail bağlantılarını kullanarak iletişime geçebilirsiniz.

  • mail
  • Instagram

 

 

bottom of page